Sosyal medyada son zamanlarda inzivaya çekildiğini ilan eden, birçok paydaş görmekteyiz. Bu kişilerin gerekçeleri özetle şöyle: - İyi insan kalmamış, herkes menfaatçi olmuş. - Elini verince kolunu kaptırıyorsun.
Hiç düşündünüz mü? Yaklaşık 40 kg ağırlığında bir zenci olan Mahatma Gandhi, o zaman dünyanın en büyük kuvveti olan ve dünyanın üçte ikisine hükmeden Britanya İmparatorluğunun üstesinden tek başına nasıl geldi?
Her insanda mutlaka kaygı duygusu vardır ve olmalıdır da. Sıfır kaygı, sorumsuzluk, ilgisizlik ve vurdumduymazlığa işaret eder. Aşırı ve kontrol edilemeyen kaygı ise,
Rabbimizin insanoğluna bahşettiği en değerli yeteneklerden birisi de, düşünme yeteneğidir. Hayal kurmak ve karar vermek eylemlerinin başlangıç havuzu düşünmedir. Zira feylesof DESCARTES "düşünüyorum, öyleyse varım" diye boşuna dememiştir. Düşünme yeteneğini kaybedenler, deli sınıfına girerler ve temyiz yetenekleri yok kabul edilir. Allah korusun...
Geribildirim kaynakları arasında en önemlisi her düzeydeki yöneticiler. Haliyle geribildirim için nasıl bir ortam sağladıkları ve geribildirimi nasıl verdikleri de önemli. Aşağıdaki ölçek geribildirim ortamının iki yönünü ortaya çıkarmaya yönelik. Elbette, yöneticiler de bu maddeler sayesinde kendi tutumlarını gözden geçirebilirler.
Bu dünya ciddi bir okuldur, bir üniversitedir... İnsanoğlu tembellik edip dünya sınavı kaybetmemeli. Sınav çok ciddidir. İlave bir bütünleme sınavı da yoktur. Oğuz Atay’ın dediği gibi “Hayatın provası da yoktur. Ne yeniden yaşamak mümkün ne de yaşadıklarını silebilmek.”
# Kamış, ses verince; NEY oldum sanır # Abdal, ata binince; BEY oldum sanır, # Kupa, sarhoş elinde; MEY oldum sanır # Cebir, zorba emrinde; REY oldum sanır.
Farkındalık, öz ya da otantik benlik konusunda çok sayıda akademik makaleyi inceleyip bilim insanlarının aklına başvurduk. Bu benlik konusunu bir de bizim Nasreddin Hoca’ya soralım dedik. Hoca bu, insanın aklını karıştırmadan içi rahat etmez. Bakın neler demiş:
Kendi üzerimizde çalışarak kendimizi işe yarar konuma getirdiğimiz zaman hayatımız anlam kazanır. Kendimizin üzerinde çalışırsak, kendimizi değerli hale getirmiş oluruz. Mutlu, güçlü, bilge, sağlıklı ve etkili bir insanlar işe kendi üzerinde çalışarak sürekli gelişirler.
Bir dönüm iki evlek falan. Ayağı toprağa basmalı.
Yani şirkette değişimlere ilk atlayan, yeni denenecekleri ilk deneyen hevesli kişi siz olun. Ve bu deneyimler hakkında farklı insanlarla konuşun.
Halk arasında bir söz vardır: “Halka verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı.” güzel ve anlamlı bir atasözümüzdür. Başkalarına verdiği öğütlere kendisi uymayan ve hatta tersini yapan kimseler için söylenir.
• Yılda en az bir kez güneşin doğuşunu seyret. • İnsanların doğum günlerini hatırla. • Yaşlılarla özellikle nazik ve sabırlı ol.
“Ne olursan ol, ama nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol.” der Platon. Nefis, vicdanın en yaramaz ve en tembel öğrencisidir. Nefsini daima bir öğretmen edasında terbiye et. Vicdanından daima bir şeyler öğren, vicdanını sesini dinle.
Bu günlerde çalışan bağlılığı, çalışan deneyimi gibi konular gündemden düşmüyor. Şu anda hem çalışanlar için hem de işverenler ve yöneticiler için en önemli öncelik çalışanları şirkette tutmak.
Sevgili gençler, 27 Temmuz- 5 Ağustos tarihleri arasında Yüksek öğrenimli olabilmek için tercihlerinizi yapacaksınız. Belki de hayatınızın çok önemli bir dönüm noktası olacak. Hepinize şimdiden hayırlı olsun.
Olumsuz deneyimler iyidir. FARKINDALIK yaratırlar. Eğer kendimiz dahil suçlu aramaz ve "ne olduğuna" anlamak için sadece olaya tarafsız bakarsak.
Sinirli olduğumuz zaman, kendimizi geliştiren ve bilgelik yolunu açan sohbetlerden mahrum kalırız. Çünkü sinirli insan, düşük bilinç seviyelerine hapsolmuş olduğundan sohbet edecek güçte değildir.
Kavga, kaliteli yaşamın en azılı hırsızlarından biridir. Hiç olmaması gerekiyor gibi algılasak da, gerçek hayatta durum hiç de öyle değildir. Kavganın en yakın halay arkadaşları, kin, nefret ve öfkedir. Bilmeliyiz ki, kavgasız, gürültüsüz ve öfkesiz bir dünya yoktur.
Bir insanın hayatta yapabileceği en doyum verici, en keyif alacağı şey bilinci üzerinde çalışmasıdır. Hiçbir şey bilinci genişletmek, geliştirmek, yükseltmek kadar önemli değildir. Bir eğitim sistemi, öğrencilerinin olup biteni kavramasını sağlayamıyorsa, farkındalıklarını artıramıyorsa, bilinçlerinin genişlemesine katkı sunmuyorsa o sistem görevini yapmıyor demektir.