Hiç düşündünüz mü? Neden bazı insanlar diğerlerine göre daha mutlu, daha üretken ve daha doyumlu? Farkı doğuran ne? Şans mı? Kader mi? Cevabı bulmaya çalışalım. Öncelikle kendimizle nasıl konuştuğumuza bir göz atalım.
“Çocuklar yağmura benzer. Onları bir kaba koymaya çalışmayın. Toprak olun.” (Anonim)
Pek çok insan yardıma ihtiyaçları olduğunu düşünerek manevi açıdan zayıf kimseleri eleştirmektedir. Oysa onları ağır bir dille eleştirmemeliyiz. Bir insan, yardıma ihtiyacı olduğunu itiraf etmeye istekli olmadıkça dünyadaki en iyi danışman bile onlara faydalı olamaz. Zamanını boşa harcamış olur.
Padişahın biri güzel yürüme yarışması düzenler. Gerekli yerlere ilan edilir, şartlar belirtilir. Yürüyüş, belirli ve engebeli- taşlık bir güzergahtan saraya doğru yapılacaktır. Sonuçlar akşam açıklanacaktır.
“Önemli olan sözler değil, davranışlardır. Sevdiğini söyleyen biri yerine, Sevgisini gösteren birine inanın.” Erich Fromm
Yaşadığımız her tatsız olay kendi tekamülümüz için bir deneyimdir. Karşımıza çıkan her insan hayat denilen filmin kadrolu oyuncularıdır. Her biri filmin tamamlanması için gereklidir.
Çünkü yüksek kaliteli özelliklere sahiptir; - Yaratılan herkese sevgi ve saygı ile yaklaşır. - Çelik gibi bir imana sahiptir. İyi niyetli ve hoşgörülüdür.
Üzüntümüz hiçbir zaman sandığımız sebeplerle ilgili değildir. Üzüntü duyduğumuzda bunun yaklaşık % 90’ı geçmişle ilgilidir. Bizi üzdüğünü sandığımız şeylerle ilgisi yoktur. Genelde üzüntünün sadece %10 kadarlık bir oranı yaşadığımız deneyimle bağlantılıdır.
Bu sabah televizyonda, başlık üzerine sohbet ediyorlardı. Yılın kelimesi seçilmiş. Kalabalık yalnızlığın kelime anlamı; kalabalığın yalnızlığını işaret eder, kişinin yalnızlığını değil. Bu kavram, on yıllardır kullanılan; "KALABALIK İÇİNDE YALNIZLIĞIN" yerini tutmamaktadır. Kalabalık içinde yalnızlık kavramı, yıllardır herkes tarafından bilinmekte ve üzerine birçok yayınlar yapılmış ve yapılmaktadır.
Dikkatimizin nerdeyse tamamını görevlerimiz üstüne yoğunlaştırıyoruz. Daha ışıltılı bir hayat için kafamızı yormuyoruz. Böyle pırıltılı bir hayatı aklımıza bile getirmiyoruz. Güzellikleri arayıp bulmuyoruz. Günlerimiz monoton bir şekilde akıp gidiyor. İstanbul’da yaşayıp da Yerebetan Sarnıcını bile görmeyen pak çok insan var.
"Ne kadar çok sevgimiz varsa, dünyadaki yolculuğumuzu o kadar kolaylaştırırız." Immanuel Kant "Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir" Geothe
“Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün, her saat çalışmanın en müsait zamanıdır. Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer, her köşe çalışmanın en müsait yeridir. Bir günde ve bir zamanda yapman gereken işi ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi de, işi de kendine yeter. Başladığın işi yapıp bitirmeden, başka bir işe başlama.” Prof. Dr. Ali Fuat Başgil
Hal dilinde kişi, gönlünden geçirdiklerini kalbinden söyler. Kal dili bir konuda konuşmaktır. Hâl dili ise o durumu yaşamayı ifade etmektedir. Bu dili bilen bu sözü kalbinden duyar, anlar ve yine gönlünden geçirerek kalbinden cevaplar. Hâl dili veya gönül dili, muhatabımızla sözsüz, harfsiz, kelimesiz anlaşabilmektir. Hâl dilini anlamak, hâlden anlamak ve anlayışlı olmaktır. Empati kurmaktır.
Bizim bir insan olarak değerimiz ne olduğumuza ve ne yaptığımıza bağlıdır. Başkalarının bu konuda ne düşündüğü bizim değerimizi belirleyemez. Herkesin beğendiği ve beğenmediği şeyler farklıdır. Bu sebeple herkes tarafından sevilmemiz ve beğenilmemiz imkansızdır.
Haddini aşmak, ölçüyü kaçırmak, anlamına geliyor. Gerçekte hayat, “ölçülü ve dengeli davranmakla” güzelleşir.
“Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için.” Yunus Emre Bundan önceki yazımızda, “sevginin ve özgürlüğün” öğrencilere nasıl kazandırılabildiğinden bahsetmiştik. Beş maddesini anlattığımız bu konunun diğer maddelerini anlatmaya çalışalım.
Övgülerimiz bol, eleştirilerimiz kıt olsun. İnsanları azarlamayı bırakıp övmeye başlayalım. Unutmayalım: Ödüllendirilen davranış tekrarlanır.
“Eğer bu dünyada gerçek barışı öğreteceksek ve eğer savaşa karşı gerçek bir savaş vereceksek, işe önce çocuklarla başlamamız gerekmektedir.” Mahatma Gandhi
Mevlânâ ne güzel söylüyor: "Anlamayana anlatmak zulümdür; anlayana anlatmamak da zulümdür."
Aldatılmaktan, kandırılmaktan, aptal yerine konmaktan bıktınız mı? İşte size yalanı anlamanızı sağlayacak birkaç ipucu: