Aşağıdaki yazı, 1985 ve sonrası yılların önemli bürokratlarından Aytuğ İzat'ın web sayfasında yayınlanmıştır.
“Türkçe yazıldığı gibi okunan” ve “okunduğu gibi yazılan bir dil” olduğuna göre, başlık olarak yazdığım bu kelimeyi (K-A-T-İ-L) diye okumaktan başka çâremiz yoktur.
Hasan Ali Polat ve Osman Akandere’nin telif ettiği kitap 13,5 X 21 santim ölçülerinde 316 sayfadır. Arka kapak yazısı:
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in atama bekleyen öğretmenlerle ilgili olarak; “ Sınavı kazanamadıkları için atanamıyorlar, gidip merdiven altı kurs açıyorlar ” söylemleri eğitim çevrelerinde farklı tartışmalara neden oldu.
7- 11 Temmuz 2025 tarihleri arasında Bulgaristan'ın Kırcaali bölgesine yaptığımız kültür ve tanıma seyahatimizde tanıdığımız edebiyatçı öykü yazarı Sn. Durhan ALİ Bey'in bize hediye ettiği "Kaybolan Mezar" adlı hikâye kitabını okuyorum." HARMANDA" başlıklı kısa öyküsü bize hem düşüncelere hem de üzüntülere sevketti.
Bu iklimi oluşturan valimizden, öğretim elemanlarından ve memurlardan, buraya koşan yüce gönüllü şairlere kadar her ruha, binlerce selâm olsun.
Dua ve dilekten, küfre; sevgiden nefrete, özlemden, kaçışa, günlük anlaşmadan bilime, sokak argosuna kadar bütün ifade kalıplarına damla damla sızan, bu damlalarla kültürümüzü zenginleştiren bir Türkçe var.
Dünya ve insanoğlu yaratıldığından beri, güçlü olan herkes ve her millet, kendisinden daha az güçlü olanları kontrol altında tutmak istemiştir. Bu isteğe eskiden kaba kuvvetle, silah gücüyle ulaşılıyordu. Günümüzde zekâsını kullanarak gizlice yapanlar olduğu gibi, eski metodu tercih edenlere de rastlanmaktadır.
Bir zevk karmaşasının göze, kulağa, dile, damağa, kokuya ve cilde dayalı uyarım kirlenmesiyle iç içeyiz. Duygularımız ve düşüncelerimiz de zevklerimiz de kirlenmekten kurtulamıyor. Televizyon kanalları, bu kirlenmeyi hem karşı çıkılmaz gibi gösterdi hem de besleyip çoğalttı. Müzik parçalarının güftesine, söz kısmına bakmamız yeterli… Bestede, güftede, icrâ sırasında bile insanın bayağı duygularını ve bayağılaşmasını, utanmadan söyleyebilen, kalbinin kapılarını değil, bedenini açan bir çirkinleşme, şiirsizleşme.
Sadık Tural, 16.600 adet kitap ile 11.100 adet süreli yayından oluşan kütüphanesinin 15.000 adedi ile dergi koleksiyonunu S. Tural adını taşıyacağı taahhüdüne dayanarak Çankırı Karatekin Üniversitesi’ne bağışladı. Eski Harfli Türkçe 1500, el yazması 30’a yakın eser ile 2000’e yakın yeni harfli kitabı Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’ne Haziran 2020 târihinde teslim olundu.
Şiirin oluştuğu rahme düşen ilk uyarım, ilk öge, duygudur. Duygu nedir? Kalbi saran incecik damarları büzüp büzüp bırakan, kalp atışlarını değiştirip beynimizdeki salgı merkezlerinin her türlüsünü harekete geçiren hâlin adına duygu denir. Şiir denilen varlığa dönüşecek olan cenin’i oluşturan, duygu… İnsanı bir örsün altında bir çekiçle döve döve biçimlendiren hâlin adına duygu denir: Sevgi, şefkat, merhamet, tutku, nefret, özlem vs. bunlar duygu…
SADIK KEMAL TURAL Beş çocuklu bir ailenin ilki olarak 07.07.1946 târihinde Kırıkkale’de doğdu. (Resmî kayıt 1 Mart 46) İlk, orta ve lise öğrenimini doğduğu şehirde tamamladı. Fark derslerini vererek Samsun İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. DTCF’de başladığı yükseköğrenimini, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı.
Şair, bir dilin imkânlar ülkesini adım adım dolaşmış, şiir denilen bilgi ülkesinde yaşayıp kendisinin ifade edilmesini gerekli saydığı bir dertle yanmış, kendisini başkalarının, bizim adımıza yakmış insana şair denir.
Tural Hoca’nın eserlerinde çokça kullanılan kelime ‘ Kavram ’dır: ‘Târih’ kavramı, ‘Anlatmak’, ‘Kahramanlık’, ‘Destan’, ‘Takhiye’ ve diğerleri…
Sevmek, yaradılanı Yaratan’dan dolayı sevmek… Bir varlığı, duygularının merkezine yerleştirmek anlamını taşıyan sevmek, sevilen ile seven arasındaki mutlak hesapsızlıktır… Vali, bir beldenin, yerleşim yerinin insanlarını, bir menfaat beklemeksizin seven, onların beklentilerine cevap vermeye çalışan en yüksek idareci... Esas aldığı değer, sevmek ve sevilmek; bunlara dayanarak hizmet etmek...
Aziz ve Muhterem dost Sâdık Kemal Tural: Türk Dili ve Edebiyatı profesörü olmakla birlikte, ‘ uzman ’ denilecek ölçüde târihçidir. Gıpta edilecek ölçüde sosyoloji ilmine vâkıftır. Mükemmel bir edip, aynı ölçüde hatiptir. Fikir üreten bir mütefekkirdir. Bu sebeple aynı zamanda felsefe ile de bağlantılıdır.
Emperyalist devletler, her türlü hukuksuzluğu makul ve meşru gösterecek propaganda gücüne sahiptir. Şimdi birinci soruyu tekrar soralım: Başkalarını kendi arzu ve istekleri doğrultusunda değiştirmeye, biçimlendirmeye çalışan; Türklüğü yok sayan ve yok etmeye kararlı olan emperyalist devletlere karşı 1919-1922 yılları arasında savaş açan ve sonucunda zafer kazanan lider kimdir, bunu nasıl başarmıştır?
Gaziantep Üniversitesinin salonlarında, atanmış yöneticiler ile seçilmiş yöneticilerin, bilginlerle sanatçıların buluşması sağlanıyor. Vali Bey'in önderliğinde oluşan bu sonuç gurur ve övünç vericidir. Lütfullah Bilgin Bey’in 'in açış konuşmasında belirttiği üzere, Türkiye ekonomisindeki yeri, her geçen gün büyüyen bu sanayi şehrinin aynı zamanda kültür şehri de olması gerekir.
Gazi Giray Han, iyi bir eğitim görmüştü. Coğrafya ve matematik konularında âlim ölçüsünde bilgi sâhibi idi. İslâmî bilgileri de çok derindi. Güzel sanatlardaki yeteneği şaşırtıcı ölçüdeydi. 1603 – 1604 yıllarının kış mevsiminde, Osmanlı Ordusu'nun Belgrad Seferi'ne iştirak ettiği sırada, Rab Kalesi kuşatması için Peçoy'da kışladığı zaman, târihçi İbrâhim Peçevî'ye, kitabet ve hattatlık konusunda ve hattat kalemlerinin kesilmesi işlerinde, hocalık yapmıştı. Nakış ve kâr türünde, ancak usta müzisyenlerin cesâret edebileceği besteler yaptı. Hepsi üstün sanat değeri taşıyan 50 kadar bestesi vardır.
Yahya Kemal, Üsküp’teki çocukluk ve gençlik yıllarından beslenen “Türk Müslümanlığı” meselesi yüzünden pek çok kişi ile anlaşamamış, bu yüzden sıkıntılar yaşamıştı. Onun bu “Türk Müslümanlığı” hassasiyeti zaman zaman kendisini çok üzmüştü. Muhafazakâr kişilerden çok sert, kırıcı reaksiyonlar almasına da sebep olmuştu.

