Erzurum, Osmanlı döneminde yapılmış tabyalarıyla meşhur bir şehirdir.
Türkçede aslında “tâkib etmek” demek olan "izlemek" kelimesine TDK ve RİT (Resmî İkāmeli Türkçe) hareketinin sihirli eli değince bir şeyler oldu.
Çocuklarımıza isim koyarken üzerinde titizlikle durduğumuz birtakım kriterleri süzgeçten geçiririz. İnançlarımızdan, geçmişimizden, kültürümüzden esinlenerek verdiğimiz isimlerin bazıları, kişinin şahsiyetiyle uyum gösterir ve referans olarak alınan isimlerin özelliklerinden bir kısmını hatırlatır.
TAPU Bak, doğru söylüyorsun: Beka meselesi bu! Peki niçin kaçkına, şartsız verilir, tapu?
- Öğretmen olarak ilk görev yaptığım okul, İzmit Namık Kemal Lisesi idi. Okul müdürümüz Abdullah ÖZKIRKLAR, bir gün beni makamına çağırarak İl Milli Eğitim Müdürü Yunus AVCI seninle görüşmek istiyor, yarın sabah sen ilk önce İl Milli Eğitime uğrar, daha sonra okula gelir ve derslerine girersin dedi.
Eğitim, toplum kalkınmasının temel unsurudur. Temel Eğitim olarak da adlandırılan ilköğretim döneminde, çocukları hayata hazırlayan temel bilgiler verilir. Bu konunun topluma daha iyi ve yaygın bir şekilde anlatılabilmesi için Eylül ayının üçüncü haftası, ülkemizde İlköğretim Haftası olarak değerlendirilmektedir.
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde var varanın sür sürenin hali yamanmış.
Öyle Yavuzlu Köyü deyip de geçmeyin. Burası Yavuz Sultan Selim Han’ın Mercidabık Zaferini kazandığı yer. Kilis’e üç beş kilometre uzaklıkta, aynı isimle bilinen; bazılarına göre Dabık veya Halep ovası, bana göre; üzüm bağları ve zeytin denizi gibi göz bebeklerinize oturan Kilis Ovası üzerinde kurulmuş yerleşim birimi.
22 yaşındaki Fâtih’in İstanbul’un fethini müjdeleyen hadisin gerçekleştiricisinin, başarılı kumandanının, dünya saltanatı için, yâni nefsi için, böyle bir zaferin sâhibi olmayı istediğini düşünenler de olabilir. Bu yaşta bir delikanlının, bütün ruhî olgunluğuna rağmen bir dereceye kadar hak ettiği bir gurur duyması suç ve leke değildir.
Hekimlik mesleğinde 50. yılımı doldurmam vesilesiyle Akça Koca Platformundaki arkadaşlarımın verdiği yemekli toplantıya katılanlardan biri de Mürsel Gündoğdu ve eşiydi. Kendilerine verdiğim önemli bir sağlık hizmetim onları bu yemeğe getirmiş ve onları daha yakından tanıma imkanını sağlamıştır.
ÖZGEN GÜRBÜZ: 15 Nisan 1951 târihinde Merzifon’da dünyâya geldi. Yüksek öğrenimini, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarını ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi inşaat Mühendisliği Bölümünü bitirerek tamamladı. Evli ve iki çocuk babası, bir torun dedesidir.
26 Ağustos 1922 sabahı gün ağarırken topçumuzun Kocatepe’den açtığı ateşle başlayan Büyük Taarruz, 9 Eylül’de bayrağımızın Hükümet Konağı ve Kadifekale’de dalgalanmasıyla amacına ulaştı; vatan topraklarımızı işgalcilerden temizlemek, bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü kazanmak için başlattığımız Millî Mücadele zaferle sonuçlandı.
İddiaya göre Atatürk, Ezan-ı Muhammedi’nin Türkçe okunmasına karşı çıkanlar olduğu için 1935 yılında Bursa’ya giderek halka hitâben aşağıdaki konuşmayı yapmıştır.
Gürbüz: Sevgili Sâdık Hocam, Türk Mûsîkisini teorisi-târihi ile ilgili çalışmalarımda Türkçe'nin yanısıra bazı başka dillerde yazılı kaynaklarla da ilgilendim. Bilmediğim dillerdeki çevirileri, makaleleri okumaya çalıştım. İngilizce olan bir kitap ise hep yanımdaydı. ‘ Makam Modal Practice In Turkısh Art Music ’ 1974. Yazarı Karl L. Signell. Kendisi İlmî akademik araştırmalar, çalışmalar ve Türk Mûsıkîsi eğitimi almak için İstanbul'a gelen ve zamanın üstatlarından; Ney üflemesini, Türk Mûsıkîsi nazariyâtını, müziğimizdeki Alaturka-Alafranga çekişmelerini ve diğerlerini bilen, öğrenen bir Amerikalı Müzikbilimcinin sözlerini yansıtacağım:
Gürbüz: Sevgili Sâdık Hocam, bu soruyu atlayabilir miyim? Bu konuların en büyük üstadına verebileceğim yanıtlar zayıf, yetersiz ve sığ kalabilecektir... Şimdiden affınızı diliyorum. Sâdece, kendi teknik bakış açımdan ve yaklaşımıma uygun olarak, birkaç müzikal açıklama yapmak, görüşlerimi ifâde etmek ve özellikle aruz vezninden yola çıkarak bir iki hususu arz etmek istiyorum.
TDK, baştan savma hazırladığı "Hüsrev ü Şîrîn"in başını gözünü yarmış. Bu kitapta şu âna kadar görüp paylaştığım yanlışlar, olanın çeyreği bile değil.
Özgen Gürbüz: Bir espri ile başlamak isterim. (Çünkü bu soruyu, bu şekilde soranlar da olmuştur.) ‘ Tek sesli demek, sâdece bir tâne sesle, sözgelimi sadece Do sesi ile eser bestelemek, söylemek midir ?’ Tabîi ki hayır. Tek seslilik böyle değildir. Tek sesli demekteki amaç, müzik cümlelerinin, sâdece yatay porte ekseninde seyretmesi, yâni, portenin dikey ekseninde, aynı anda, aynı sâniyede, hatta aynı sâlisede, sâdece bir tek ses yazılı olması, ses çıkarılması ve ses duyulmasıdır.. Porte-zaman ekseninde, sağa doğru gittikçe, başka sesler, hatta sessizlikler (ES'ler) de olabilir. İşte tekseslilik,yatay-zaman eksenindeki ilerleme sırasında, portede her kolonda sadece bir tane ses kullanması, söylenmesi,duyurulması ve duyulmasıdır..
Özgen Gürbüz: Klasik Türk Müziği, çok kullanılan adıyla (Türk Sanat Müziği), çok zengin bir târihî birikime, repertuara ve teoriye sâhip, ‘makamlı müzik / modal müzik’ temeline dayalı bir müziktir. Özellikle Osmanlı Cihan Devleti döneminde en üst düzeyde icra, bestecilik ve repertuar mükemmeliyetine ulaşan bu tür müzik yaklaşık 1100 yıldan beri varlığını devam ettirmektedir. Kısaca, ‘ Makam ’ ve ‘ Usûl ’ olmak üzere, iki ana unsurdan oluşur.
Erzurum, ata yurttan ana yurda taşınan âşıklık geleneğinin hayat bulduğu önemli şehirlerden biridir. Saz ve sözleri ile insanlığa mesajlar vermiş Erzurumlu âşıklardan biri de Âşık Erbabi’dir.
Özgen Gürbüz: Koma; bir oktavın (bir tam sekizli aralığının, bağıl frekansı ‘1’ kabul edilen bir sesle, frekansı tam 2 katı, yani bağıl frekansı ‘2’ olan ses arasının- logaritmik olarak 53 eşit parçaya bölündüğünde elde edilen, her bir eşit aralığın-parçacığın adıdır...Yâni kullanılan her sesi-komayı Perde kabul eden bir sistematik yapıdır.