Eserlerin yazarı, ’Şifa Olsun ’ isimli birinci kitap için arka kapak yazısında şu bilgileri veriyor:
Diğer yandan İslâmiyet’e giren Türk soylu halklarda bu inanç ve uygulamalar Hz. Fatma ile bağlı olarak yaşaya gelmiştir. [1] [1] Hz. Fatıma’nın ellerinin, nefesinin, duasının şifa verici, bereket kazandırıcı olduğuna inanmak Türk soylu halklarla mı sınırlı, bunu bilemiyorum; ancak hem Türkiyede hem Türk soylu halklar yurdunda bizzat şahidi olduğum bir uygulamaya (ritüel demeye dilim varmıyor) işâret etmeliyim: Hasta, şifacı, el almış, ocaktan olduğu bilinen orta yaşlı bir kadının önüne sırtı dönük oturur. Başta üç kere, “Benim elim değil, Fatıma anamızın eli, sayrılık gitsin, albızlar, alkızlar gitsin biiznillah, inşallah… Fatıma anamızın yüzü suyu hürmetine, duası hemen kabûl olan ulu kişiler yüzü suyu hürmetine, elim benim değil Fatıma Anamızın eli, şifâ Allah’tan…” diye üç kere deyip sonra Kur’an’dan, İsrâ suresinin, anlamı, “Biz inananlar için öyle bir Kur’ân indirmekteyiz ki, o büyük bir şifâdır ve yüce bir rahmettir” olan 82. âyetinin Arapçası ile Şuarâ Suresi’nin 80 ve Nahl Suresi’nin 69. âyetini -ki bunlar toplam 23 kelimedir, Fâtihâ kadardır- okuyorlar; ardından üç kere yine “Benim elim değil, Fatıma Anamızın eli…” duasını takrarlayıp bu esnâda da hastanın başını yüzünü omuzlarını sırtını sığıyorlar. Türkçedeki sığamak fiili oldukça zengin anlamlı ve işlevlidir…
Ülkemizde Cuma namazını eda edenler bilir ki, 2024 yılı itibariyle 89.817 ye ulaşan camii şeriflerde, farzdan evvel minbere çıkan, hutbeyi irat eden İmam- Hatipler, Kur’an-ı Kerim' in Nahl Suresi 90. Ayetinin önce Arapça metnini, sonrasında da Türkçe mealini okuyarak cemaate hatırlatma yaparlar. Ayet- i Kerime in meali şöyledir: *Muhakkak ki Allah C.C. size adaleti, iyilik etmeyi ve akrabaya yardımı emreder, ahlaksızlığı, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar. Dinleyip tutasınız diye size öğüt verir*
Analar şiirinde, Bâkiler’in çektiği fotoğraflara yansıdığı kadarıyla ‘anne’lerin altı ayrı görüntüsü vardır: Garibin annesi, fakirin annesi, şâirin annesi, şâirin kayınvalidesi ve şâirin çocuklarının annesi.
Bunalımlı veya depresyonlu kişi morali bozulmuş ve çökmüş bir insandır. Bunalımlı kişi, dünyaya olan ilgisini kaybeder. Tamamen kendisine döner ve kendi derdiyle uğraşır. Bu duruma neden düştüğünün sebebini bulmak için kara kara düşünür. Bu süreçte etrafındaki güzellikleri ve kendisine yardımı dokunacak insanları göremez.
Kur’ân’ın hikmetlerinden birkaç örnek verelim:
Arapların putlara Perslerin ateşe taptıkları dönemden 800 sene önce, bir ve tek olan Tanrı’ya inanan Türk Hun Hükümdarları şu duayı okurlardı:
Bir insanı hayata getirip ( doğurup ) veyâ o ölçüde sâhiplenip, bebek, çocuk ve ergeni yukarıda sıraladığımız korkulardan kurtarabilecek, onun en yetersiz, güçsüz ve beceriksiz zamanlarında ihtiyaçlarını karşılamayı üstlenecek insan, annedir… Gerçekten duru ve temiz sevgi, karşılıksız şefkat, beklentisiz himâye (arka çıkma, dayanak olma, sâhip çıkma) ve çâresizliğin sınırlarını zorlayan bir fedâkârlık, analık duygusunun hikmetleridir.
Terör örgütü PKK yanlılarından bir grup kadın ve partililer Türkiye'nin Gazi Meclisinin çatısı altında DEM toplantısına organize şekilde katılıp Öcalan’ı destekleyen Kürtçe slogan attılar. DEM, terör örgüyle ilişkili partiler zincirinin son halkası.
Yavuz Bülent Bâkiler’in bu şiirinin oluşturucu kavramı ana , tema sayılacak çerçevesi ise analık duygusu ’dur. Annelik duygusuna bağlı psikososyolojik değer ve davranışların, şiirin bütün hücrelerine yansıdığı görülüyor.
Karanfil sokakta Bir ev vardı mavi boyalı İçindeki örtüler hep İğne oyalı
"Kapalı kapı yoktur, yanlış anahtar vardır." Mevlâna
ANALAR şiirinde, ilk iki dört mısralık parçada 6+5 düzenine -iki mısra hâriç- uyulmuştur. Bilindiği gibi gelenekli Türk şiirindeki vezinler, atın koşma ritimlerine benzetilerek oluşturulan tercihler topluluğudur. Atların koşmasına bağlı ritimler olarak kurallı yapılara dönüşen 3+3; 4+3; 4+4; 4+4+3, 6+5 vezinleri çok yaygın olarak kullanılmıştır.7+7 de, şehirleşmeye bağlı olarak yaygınlaşmıştır. Bâkiler, gerek 6+5, gerekse 4+4+3 ölçülerini düzenli kullandığı gibi, 7+5, 7+8 ve 8+8 gibi genişlemiş, gelenekten çok şâirin tasarrufunun oluşturduğu mısraları da tercih edebilmektedir.
Sait Fâik Abasıyanık (Adapazarı, 18 Kasım 1906 – İstanbul, 11 Mayıs 1954) 1940 yılından sonra gelişen Türk hikâyeciliğinin en büyük ve şöhretli ismidir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kayıt yaptırdı ise de devam etmedi.
Şekil Şekil , bir varlığın görme ve dokunma duyularımıza gönderdiği uyarımlara bağlı olarak verilen hükümlerdir. Her varlık mutlaka bir şekil (dış yapı, biçim) taşıyarak zihnimizdeki yerini alır. Kelimeler hem anlamca etkili hem de âhenk uyandıracak dikkatlilikle kullanılarak, mısra denilen yapıyı; mısralar da kümelendirilerek, ya bağımsız ya yarı bağımlı bütünlükleri oluşturur.
Hani bir elmanın iki yarısıydık Allah yazdı iki yarım bir tam etti Sonra geçen yıllarla birlikte
Bunun temel sebebi, varoluşsal boşluk veya anlam boşluğudur. Varoluşsal boşluk, hayatının tüm hedeflerini kaybetmiş ve varlığının anlamını göremeyen bir kişinin yaşadığı bir iç boşluk durumudur. Frankl buna “bir uçurumda yaşamak” diyor. Kişi, çoğu zaman bu boşluğu maddi mallarla doldurmaya çalışır. Ancak bu konudaki her denemesi daha ziyade kaygı oluşturur ve zaman kaybettirir.
İnsan olmamızın en somut göstergelerinden biri vicdan denilen yüce bir duyguya sahip olmamızdır. Victor Hugo, vicdanı “tanrının içimizdeki sesi” olarak tarif etmektedir.
Şiirin, Yapısı ve Çarpıcılığı Farklıdır Her nazım şiir değil, her şiir nazım değil… Şiir, malzemesi dil, hedefi ise okuyanı dinleyeni heyecânlandırıp, o metinle bütünleştirici bir etki uyandırmak olan yüksek iletişimli bir bütünlüktür.
Yağmurlu bir Amsterdam gününde, Museumplein Meydanı dev bir kalabalığa sahne oldu. Hollanda’nın dört bir yanından gelen yaklaşık 250 bin kişi, Gazze’deki katliama karşı “Kırmızı Çizgi” yürüyüşü için bir araya geldi. Alanı dolduran kalabalık, “Ateşkes hemen şimdi!” ve “Filistin’e özgürlük!” sloganlarıyla şehrin sokaklarını inletti.