Alevîler, Hazret-i Ali’ye, yalnızca ‘Ali’ denilmesini hoş karşılamıyorlar. ‘ Hazret-i Ali ’ denilmesini istiyorlar. Muaviye’ye de ‘ Hazret-i Muaviye ’ denilmesinden rahatsızlar. Bu mâsum isteğin, bütün Sünnîler tarafından saygı ile karşılanması ve uygulanması çok kolay ve gereklidir.
Hangi din, inanç, mezhep, tarik ve cemaatten olurlarsa olsun mecnun, meczup veya akıllı görünümlü vahiy inkârcılarının da cinlerle ilişkiler kurabildiği söylentisi yaygındır; medyumların bir kısmının ve büyücülerin her toplumda ve inanışta varlığını devam ettirdiği inkâr edilemez. [1] Bu türden vahiy dışılıklarla yaşayan, fikir ileri sürenler, inançları bilgiye ve samimiyete dayalı insanları ötekileştirip dışlama, etkisizleştirme, yetkisizleştirme konusunda çabalar gösterirler. [1] Musevi veya Hristiyan yahut Müslüman bazı insanların geçmişten gelecekten haber verdikleri, büyü, sihir yaptıkları bilgisi, binlerce yıldır bu coğrafyanın gerçeklerindendir. Cinlerle ilişki ve kutsal kitapların hükümlerini kötüye kullanma yolu ile insanları etkileme konusundaki işlemlere büyü, sihir, maji denilmektedir. Bu konuda merhum Hikmet Tanyu’nun yazdığı “Büyü” maddesine( DİA, C.8, s. 501-506) bakılabilir.
İç benlik denizindeki her türden parçacığın duyguyu, hayali, tefekkürü farklı ilham , ş a’r ile keşf ve s ır adlı -halkın bâde içmek dediği- nitelikli hâllerle enerjilenmesi, hem hikmetli beyanı, hem bediî tefekküre dayanan ifadeyi var ediyor. İlham, keşf, şa’r, sır nitelikli enerjilenmelerle iç ve dış benliğini-kimliğini biçimlendirenlerin bir kısmı rind , [1] zâhid, vâcid, abdal, meczup, bir kısmı ise mecnun olarak etiketleniyorlar. [1] Rind kavramı 1. inançlar başta olmak üzere, kural ve yasaklara uymayan, 2. pervasız, laübâli, 3. güzel ve güzelliğin yansıması olan kişi, durum ve varlıklar dışındaki her ögeye ilgisiz, 4. Allah ile bağ kurdurucu çok özel ve gizli yol ve uygulamalar dışındaki inanç ve ritüelleri reddeden, 5. Sezerek bilmeyi, ilham edilmişi söylemeyi, irfan ile hareket etmeyi benimseyerek yaşayan, bu özellikleri yüzünden, toplumdaki ‘gerçek’ anlayışı ile ayıp, günah, gülünç ölçütlerine pasif direniş gösteren insan tipinin adı ve niteliğidir. Rindlik herhangi bir dine aitlik değil, o kişinin kendine özgü fizik ve metafizik kabullerle yaşamasıdır. Rindin ve rindliğin nazma, şiir sanatına yüklediği anlam ve işlevin özel olacağı kaçınılmazdır. Rindlerin, şiiri iletişimin öncelikli aracı ve yöntemi saydıklarını vurgulamalıyım. Melâmî ve sûfî kavramları, 11. yüzyılın başlarından şia etkisinin arttığı 15. yüzyıl ilk çeyreğine kadar, şer’î emir ve kurallarına uyan, iç benliği bunlarla yuyan tipler iken, bu yüzyıldan itibaren sınırlamaları yok sayan vecd hâllerine teslim olma anlamındadır. Rind için bir din veya mezhepten söz etmeden de yaşananlar, sûfi ve melâmî olanlar için İslâmî bir heyecan ve cezbe hâlidir. Sûfilerin, dâilerin veya zâhitlerin uyduğu kurallar karşısında melâmiler ve kalenderîler daha pasif, yasaklara ilgisiz yaşantıların ve ifadelerin sahipleridir. Türklerin Müslüman olmasından sonra sûfilik veya zahitlik yolundan yürüyen grupların bir kısmı melâmî veya kalenderî kavramıyla adlandırılan yaşantılar, cezbeli hâller ve ritüeller göstererek tanınmış, bilinmişlerdir. Bu kavram bilgisi ve yaşantılar için MEB Klasikler dizisinden Fars edebiyatından yapılmış çeviri eserlere bakılmalıdır. Ayrıca bk., Nasrullah Pürcevadî (Fasçadan Çev. Hicabî Kırlangıç) Can Esintisi: İslâm’da Şiir Metafiziği, İst. 1998 ; Abdülkadir Geylani’den Yolun Esasları-52 Sohbet (Çev. Dilaver Gürer),, İst. 2015, s. 94-139; Yılmaz Soyer, Hünkâr: Ansiklopedik Bektaşilik Sözlüğü, İst. 2019; Leyla Akgün, Pir Sultan Abdal Sözlüğü, 2. bs. , Ank. 2022.
Bahar geldi geliyor Tabiat canlanıyor İnsan ruhu uyanıyor Yeni hayaller yeni heyecanlar Peşinde Gözlerinde mutlu bakış Kalbinde yeni heyecanlar
Özbekistan ve Kazakistan’dan sonra Türkmenistan da Mart ayında Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni tanıyarak büyükelçi atadı. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Türkmenistan Orta Asya bölgesinde İsviçre gibi tarafsız bir devlet olmak istiyordu; bunu dış politikasının temel stratejisi olarak 33 yıldır uyguladı. Türk Devletler Teşkilatı’na bu gerekçeyle katılmayarak Macaristan ve KKTC gibi “Gözlemci Üye“ olmayı tercih etti.
İnsanın iç benliğini, okyanus kadar büyük bir denize benzetebiliriz. Bazı insanlar, bu iç denizin çeşitli yerlerinde daha çok yüzmekte, boğulmamaya çalışmakta, oradaki olumlu ve olumsuz enerjilerden, yararlanmaktadır.
Edebî Eserin Etkisi Malzeme kelimesine ait bilgileri tekrar hatırlayalım: Ma , ş ey, öge/unsur, parça; lâzime gerekmek, gereklilik anlamını taşıyan kelimelerdir. Malzeme kavramı, ihtiyaç sâhibi için gerekli olan parça(lar), unsur(lar) anlamını karşılamaktadır. Malzeme bilgisi, etkili bütünlük oluşturmanın temelidir ve kavramların, terimlerin, yöntem arayışlarının da olmazsa olmazıdır.
İşgalci İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız saldırıları dayanılmaz bir hal aldı. Özellikle kadın ve çocuklara saldıran soykırımcılar, son 24 saatte 26 kişiyi daha katlederek 50 bin 695 insanı şehit etti.
Tahsin Yıldırım’ın yayına hazırladığı kitap 13,5 X 21 santim ölçülerinde ve 206 sayfadır. Eserin arka kapak yazısı:
Farklı estetik ve işlev beklentilerini karşılamak üzere farklı malzemelerden en uygun ölçü, oran, biçim ve renk kullanılarak bir eser var edilmektedir. Bir işlemin inceliklerini edinerek uygulamaya konulup ‘ eser var etme’ başarısı, söze dayalı olanlar gibi, mûsıki, mimari, resim, heykel için de geçerlidir. Sanat, Rabb’in yarattığı malzemeyi, mevcut modellerden yararlanarak estetik heyecanlar adına oluşturulan ve yeni sayılan bütünlüklerdir.
İnsan ve Malzeme İlişkisi İnsan, tabiatta bulunanlardan ürettiği (îmal, mâmul) malzeme ile ihtiyacını giderdiği, işine yaradığına inandığı bütünlükler meydana getirmektedir. Pratik aklın ürettiği malzeme ve bütünlükler yanında analitik-akademik aklın ürettiği malzeme ve bütünlükler, ayrı birer alandır.
"Hekim hastalığa bakarsa tedavi eder. Bu adam sana lazımdır" Kutadgu-Blig.1070
Erzurum gravürlerinde Yakutiye Medresesinin yakınında bir çeşmenin varlığından haberdarız. Rivayet edilir ki bu çeşmenin altın kaplamalı güzel bir tas’ı varmış.
Malzeme Oluşturma ve Yaratan Herhangi bir varlığı meydana getiren parçacıklara malzeme denilir. Malzeme, g erekli olan düşüncesine dayalı her türden parça veya bütünlüğün genel adıdır. Malzeme, maddî ve/veya manevî bir varlığın yapılanmasında yeri bulunan, en küçüğünden en büyüğüne kadar oluşturuculuk işlevli parçaların her birinin ve/veya tamamının niteliğidir. Gerekli olan parçacıkların iyi, sağlam, güvenilir, uygun, sağlıklı ve güzel olanı seçebilip, uygun yere yerleştirip bütünlük elde edenler, malzeme bilgisine hâkimdir.
Alevî-Sünnî meselesi İslâm Âlemi’nin gündemine, milâdî takvime göre 10 Ekim 680 târihinde (hicrî takvime göre 10 Muharrem 61’de) Hz. Hüseyin ve ailesi fertlerinin Emevîler tarafından şehit edilmesiyle yerleşti. Kabirlerinin bulunduğu yer olması sebebiyle ‘ Kerbelâ Hâdisesi ’ olarak anılır. O târihte Türkler henüz Müslüman olmamıştı. Bu sebeple Türklerin, Kerbelâ Hadisesi ile en ufak bir ilgisi yoktur. Fakat garip bir tecellidir ki… Alevî-Sünnî meselesi denilen pranga Türklerin ayağına takılmıştır.
Rabbimize şükürler olsun, bir İslam Ülkesinde ve mü'min bir ana- babadan dünyaya gelmişiz. Akil baliğ olunca, ömür boyu yaşayacağımız, Yüce dinimizin tüm gereklerini öğrenmemiz gerekiyordu.
Bir varmış bir yokmuş iki varmış ama üç yokmuş, kaybolmuş. Biz sayıları bırakalım da masal ülkesine gidelim. Masal ülkesinde bulunan mutluluk ormanında bütün hayvanlar uyum içinde yaşarlarmış.
Bilgeoğuz Yayınları ’nın sâhibi velût ve seçkin yazar Oğuzhan Cengiz , Türklerde Bozkurt isimli 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 160 sayfalık eserinde; Türk târih ve millî kültüründe en önemli yere sâhip olan Bozkurt hakkında az bilinen, değişik ve farklı bilgiler yanında, pek çok okuyucunun kolayca ulaşması mümkün olmayan bilgiler sunuyor.
Güneş bir ağaç boyu kubbelerde nûr Gökte huzur, yerde huzur, evde huzur!